Anksiyete Bozukluğu kişinin anlam veremediği, çeşitli içsel çatışmalara dayanan, tehdit edilmişlik hissine benzeyen bir tür bunaltı olarak tanımlanmaktadır. Belirtileri kişiye göre değişmekle birlikte etkileri genellikle kasların gerilmesi, karıncalanma, el titremesi, uyku problemleri, odaklanma sorunları, sık idrara çıkma, mide rahatsızlığı, sıkışıklık ya da boşluk hissi, kalp çarpıntıları ile kendini gösterebilir.
Anksiyete bozuklukları kendi içinde panik bozukluk, sosyal fobi, ayrılık kaygısı, agorafobi, genel anksiyete, obsesif kompülsif bozukluk, travma sonrası stres, mutizm gibi başlıklara ayrılır. Herbirinin görülme oranı ve demografik dağılımı farklıdır. Örneğin genel anksiyete toplumlarda yüzde 3 ila 6 arasında, kadınlarda 2 kat fazla görülür. Anksiyetenin 13 – 16 yaş aralığında başladığı bilinmektedir. Ekonomik problemler, çocukluk döneminde duygusal istismara maruz kalmak, öfkeyi uygun bir şekilde ifade edememek, bağımlılıklara sahip olmak, iç çatışmalar yaşamak, kişinin problemlerini başkalarıyla paylaşamaması gibi faktörler hastalığın hem nedeninde hem de gidişatında önemli etkenlerdendir. Anksiyete bozukluklarında kişinin işlevselliğinin düşmesiyle beraber depresyon riski de artmaktadır. Yeniden genel anksiyete bozukluğuna baktığımızda kişilerin yüzde 38’inde işlevselliğin düştüğünü % 62’sinde ise yan tanı olarak depresyon görülmektedir. Bu bakımdan anksiyete bozuklukları ciddi bir halk sağlığı problemidir.
Anksiyete bozuklukları başlığından fobilerin ve panik bozukluğun kadınlarda daha fazla tespit edilmesinde sebebin biyolojik ve hormonal değişikliklerden olabileceği gibi cinsiyet rollerine yüklenen sorumluluktan da kaynaklanıyor olabilir nitekim toplum tarafından korkunun erkeklerdense kadınlar için daha kabul edilebilir olması erkeklerin sağlık kuruluşuna başvuru olasılığı azaltmakta ve bu da araştırma sonuçlarına yansımaktadır. Buna rağmen anksiyete bozukluklarından sosyal fobinin erkekler ve kadınlarda görülme sıklığı eşit bulunmuştur. Toplumlarda en sık özgül fobiler görülür. Kişi korktuğu şeyle karşılaşmak istemez, ondan kaçar ve mantıklı sayılamayacak yoğunlukta kaygı hissederek gelen düşüncelerle başa çıkmaya çalışır, çözüm arayışına girer. Tedavisinde psikoterapi veya ilaç kullanılır, bazı durumlarda ikisinin kullanıldığı bir tedavi planı da geliştirilebilir.
Klinik Psikolog
Ömer Faruk Güzelgöz
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.