Yo-Yo Sendromu | Dyt. Beyza Yalav

Yo-Yo Sendromu nedir?

Kişilerin sürekli kilo alıp verme döngüsü içinde olmasına yo-yo sendromu denir. Yo-yo sendromu ilk defa 1990 yılında Kelly D. Brownell tarafından ortaya çıkmış bir yo-yo oyuncağının tekrarlayan yükseliş ve düşüş hareketlerine benzer olarak, uygulanan diyetler sonucu oluşan kilo alıp verme döngüsünü tanımlamak için kullanılmıştır. Kişiler bu durumda sürekli bir kilo alıp verme döngüsü içerisindedir. Önce vücut ağırlığı kaybında başarılı olunur fakat uzun vadede kilosunu korumayı başaramaz ve verdiği kiloları kısa sürede hızla geri alır. Daha sonra yeniden kilo vermeye çalışır ve bu döngü böyle devam eder. Bu durumun sonucunda da kişilerde maalesef ki metabolik anlamda bozulmalar oluşabilir. Bu kısır döngüye yo-yo oyuncağından yola çıkarak yo-yo sendromu adı verilmiştir.

Peki, bu kısır döngü neden oluyor, verilen kilolar neden daha hızlı bir şekilde geri alınıyor?

Yo-yo sendromuna neden olan faktörler çok çeşitlidir. Genetik, fizyolojik veya çevresel faktörler yo-yo sendromuna neden olabilmektedir. Ancak bu nedenlerin başında sadece ağırlık kaybetmek için uygulanan, bireye özgü olmayan, olumlu beslenme davranışları kazandırmayan uygulamalar gelir.

Kişilerin ağırlık kaybetmek amacıyla kendi sosyal yaşamına uymayan popüler ve kulaktan dolma diyetler yapması, bilinçsiz bir şekilde diüretik (idrar atımını arttıran ilaçlar) / laksatif (Bağırsak hareketlerini hızlandıran, kabızlığı gideren ilaçlar) / zayıflama hapı kullanması ve stres, üzüntü, sinirlenme gibi psikolojik duygu durumu değişikliklerinde görülen aşırı yemek yeme ataklarının sık olarak tekrarlanması yo-yo sendromuna neden olmaktadır.

Yapılan çalışmalar ağırlık kaybının % 5 – %20’sinin 6 ay süre ile korunduğu takdirde başarılı bir diyet süreci olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda çalışmalar yo-yo sendromunun vücudumuz için tehlikeli olduğunu, metabolizmanın yavaşlamasına ve dünya çapında erkeklerin %10’unun kadınların %30’unun hayatlarının bir döneminde yo-yo sendromunu yaşadığını göstermiştir.

Peki vücudumuz için birçok tehlikesi olan bu kilo alıp verme döngüsü nasıl işliyor?

Kişiler kısa sürede zayıflama düşüncesi ile ağırlık kaybı için çok düşük kalorili, düşük karbonhidratlı diyetler yapıyor bunun sonucunda da kan şekeri düşüyor ve vücut alarm vererek kan şekerini yükseltmek için glukagon hormonu salgılıyor. Glukagon hormonundaki artışla beraber vücutta kontrolsüz kas yıkımı başlıyor. Kas kütlesi giderek azalıyor. Kas kütlesinin azalmasıyla beraber vücut alarm veriyor ve kendini korumak için metabolizma hızını yavaşlatıyor. Gün geçtikçe açlık ve artan iştah hissi kişiyi çok zorlamaya başlıyor bunun sonucunda da aşırı yeme atakları, yüksek karbonhidratlı öğünler tüketilmeye başlanıyor. Hal böyle olunca kan şekeri kontrolden çıkıyor ve hızlı bir şekilde verilen kilolar tekrar alınıyor.

Yo-yo Sendromuyla birlikte Kilo almanın yanı sıra, kan şekerinde meydana gelen dalgalanmalara bağlı olarak duygusal krizler ve yeme atakları, gece tıkınırcasına yeme sendromu gibi bazı yeme bozuklukları meydana gelir. Bunun yanında yağ kütlesinin artması ve normalden fazla olması obezite için risk oluşturur. Yapılan çalışmalarda yoyo sendromu ile birlikte vücut ağırlığındaki dalgalanmalar yüksek tansiyon ve kalp hastalıkları için risk oluşturduğu gösterilmiştir. Ayrıca kan şekerindeki düzensizliklerin ve kilo artışının Tip 2 Diyabete yol açtığı gözlemlenmiştir. Kısacası; kişinin vücudunu ve ruhunu olumsuz şekilde etkileyecek, fizyolojik ve psikolojik durumlar meydana gelmektedir.

Yoyo sendromu yaşamamak için veya bu durumdan kurtulmak için neler yapmalıyız?

Yo-yo Sendromunda kişi kilo vermeyi başarır ancak uzun vadede verdiği kiloyu koruyamaz ve hatta verdiği kilonun daha fazlasını geri alır. Bu kısır döngüye girmek istemiyorsanız veya bu döngüden kurtulmak istiyorsanız aşağıdaki maddeleri dikkatlice okumanızı tavsiye ederim.

  • Yo-Yo sendromundan kurtulmak veya hiç yaşamamak için öncelikli olarak yapmanız gereken sağlıklı beslenmenin bir yaşam tarzı olduğunu kabullenmek. Kişiye özgü olmayan hazır diyetlerden, şok diyetlerden ve zayıflama haplarından uzak durmalıyız. Komşunuz, akrabanız veya yakın arkadaşınız zayıfladı diye onun kullandığı beslenme programını uygulamamalısınız. Kullanacağınız beslenme programı diyetisyen eşliğinde hazırlanmalı, kişinin metabolizmasına, sosyal çevresine özel ve sürdürülebilir beslenme programına uygun olmalıdır.
  • Tek bir besin grubu ya da tek bir besin öğesi ile beslenme yapılmamalı, diyette çeşitlilik sağlanmalıdır.
  • Hızlı ve sağlıksız kilo vermek yerine, her besinden tüketerek yeterli ve dengeli beslenme programı uygulanmalı. Kilo kaybının kalıcı olabilmesi için kaybedilen kilolar çoğunlukla kas ve su kütlesinden değil yağ kütlesinden olmalıdır.
  • Karbonhidrat, protein, yağ, mineral ve vitaminler açısından yeterli bir beslenme programı uygulanmalı.
  • Sağlıklı ve kalıcı kilo kaybı için su tüketimi çok önemlidir. Yeterli su tüketimi vücutta biriken ödem ve toksinleri atmak için önemlidir. Su tüketimi mutlaka arttırılmalıdır. Günlük en az 2-2,5 litre su tüketilmelidir.
  • Egzersizi belirli bir düzeyde hayatınıza sokmanız gerekir. Vücut yapısına uygun kişiye özel egzersiz programı hazırlanmalı, haftada en az 3 kez egzersiz yapılmalıdır. Egzersiz yapmanıza engel olabilecek herhangi bir durum varsa sağlık bakanlığının da önerisi olan günlük 10.000 adım atmanız gereklidir.
  • Tek bir öğünde fazla besin tüketilmemelidir, iştah ve kan şekeri kontrolünü sağlamak için ana öğünlere ek olarak kuruyemiş, kuru veya taze meyve, süt ve süt ürünleri gibi sağlıklı ara öğünler de tüketilmelidir.

Sizler de sağlığınızı tehlikeye atmadan bilinçli ve kalıcı kilo vermek istiyorsanız mutlaka bir diyetisyene başvurmalı, size özel hazırlanmış beslenme programı ile kilo verme sürecinizde ilerlemelisiniz. Bu yazıyı hazırlarken Stj. Dyt. Mükerrem Gündoğmuş’a ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum.

 

Başa dön tuşu