OBEZİTE
Ne yazıkki günümüzdeki en büyük sağlık sorunlarından biri obezitedir. Obeziteye ilk defa
günümüzden 100 yıl kadar önce rastlanmaya başlandı. Bu döneme bakıldığında arabaların ve
modern makinaların icat edildiği döneme denk geliyor. Çevresel faktörlerin yanında genetik
faktörlerde obezitenin giderek artmasına katkı sağlamıştır. Kısaca obezitenin tanımına
bakalım. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal
veya aşırı miktarda yağ birikmesi” tanımlanmıştır. Vücut yağ miktarının erkeklerde %25,
kadınlarda %35’in üzerine çıkması durumu obezite olarak tanımlanır.
Obezite, koroner kalp hastalığı yüksek tansiyon, kan yağlarının yükselmesi, şeker hastalığı,
gut hastalığı, bazı kanserler, mide fıtığı, safrakesesi taşları, karaciğerde yağlanma, fiziksel
aktivitede azalma, uyku apnesi, depresyon gibi rahatsızlıkları tetikleyebilmektedir. Bu
durumları düşündüğümüzde obez bireylerin tedavisi için öncelikle endokrinoloji ve
metabolizma uzmanı ile görüşüp kilo vermeye engel olacak herhangi bir problem
olmadığından emin olunmalı devamında bir diyetisyenden destek alınmalıdır.
Obezite ve beslenme
Kilo vermede esas ilke, günlük harcadığımız enerji miktarından daha az enerji almamızdır.
Ancak burda dikkat edilmesi gereken nokta çok düşük kalorili diyetler uygulamamamız
gerektiğidir. Unutmayın ne kadar az enerji alırsak o oranda bazal metabolizma hızımızıda
düşürmüş oluyoruz.
Diyetimizde karbonhidrat kaynağı olarak şeker gibi basit karbonhidratlar yerine kuru
baklagiller, tam tahıl ürünleri, bulgur gibi kompleks karbonhidratları arttırmalıyız. Posa içeriği
yüksek olan karbonhidratların( tam tahıl ürünler, kuru baklagiller gibi) tokluk hissi
oluşturarak enerji alımını kontrol ettiği yapılan çalışmalar ile bildirilmiştir.
Diyet Proteini, kalitesi yüksek olan hayvansal kaynaklı proteinlerden gelmeli özellikle az yağlı/
yağsız kırmızı et tüketmeliyiz.
Tokluk hissi yaratması ve lezzet açısından yağlar diyetimizde önemli yer tutarlar. Burada
önemli olan yağın kaynağı ve ne kadar tükettiğimizdir.
Günlük almamız gereken posayı sebzeler, meyveler, kuru baklagiller, tam tahıl ürünlerinden
sağlamalıyız.
Diyetimizde glisemik indeksi düşük besinlere (tam tahıl ekmekleri,k.baklagiller,sebzeler,
süt,yoğurt, elma,armut,şeftali ) yer vermeliyiz. Düşük glisemik indeksli besinler, yüksek
glisemik indeksli besinlerden daha fazla doygunluk sağlar ve öğün sonunda da daha az enerji
almış oluruz.
Ve yaşam kaynağımız suyu günde 2-2.5 litre tüketmeye özen göstermeliyiz.
Günde en az 3 ana 1 ara öğün tüketmeliyiz. Sık aralılarla beslenme, gereğinden fazla yemeyi
önler ve acıkmamızı geciktirir.
TİROİD HASTALIKLARI
Tiroid boynumuzda, adem elması adı verilen yapının hemen altında bulunan iki loblu hormon
üreten bir organdır. Tiroid bezi, salgıladığı hormonlar ile vücudun bazal metabolizma hızını
arttırır. Bu hormonların salgılanma miktarı yetersiz ise Hipotiroidizm hastalığı ortaya çıkar.
Gerekenden fazla hormon salgılanması ve tiroid bezinin aşırı çalışması ise Hipertiroidi
hastalığına yol açar. Haşimato Tiroidi ise, Hipotiroidizm türlerinden biridir.
Hipotirodizm hastaları neden kilo almaya başlar ?
Tiroid hormonları bazal metabolizma hızımızı belirler. Yani vücudunuzun ne kadar enerji
harcayacağını büyük oranda tiroid hormonları belirler. Sonuç olarak baktığımızda eksik olan
tiroid hormonları metabolizmanızın yavaşlamasına, aynı zamanda yağ asitlerinin yıkımının
yavaşlamasına, iştahın açılmasına ve vücudunun ödemle şişmesine neden olur. Tüm bu
faktörler birleştiğinde kilo alımı kaçınılmazdır.
Peki bu durumda ne yapacağız nasıl beslenmemiz gerekir ?
Bazal metabolizma hızınız düştüğü için daha az kalori almalısınız. Azaltılması gereken kaloriyi
diyetisyeniniz belirlemeli.
Hangi besinleri tüketmeli hangilerini tüketmemeliyiz ?
Yapılan araştırmalar soya kaynaklarının tiroid hormonlarını üreten bir enzimin çalışmasını
baskılayabileceği görülmüştür. Bu yüzden Soya fasulyesi ve soya ürünlerinin tüketilmesi
önerilmez.
Günlük yeteri kadar iyot alınması önemlidir. Yeterli iyot miktarı günlük 5 gram kadar olmalı
ve haftada 2 kez balık yiyerek desteklenmelidir. İyot kaybının olmaması için yemeklere
piştikten sonra tuz atılmalıdır.
Guatrojenik olarak adlandırılan besinlerden kaçınmalıyız. Çünkü bu besinler iyot emilimini
engelleyebilir. Bu besinler karnabahar, brokoli, lahana,hardal tohumu, şalgam, turptur.
Selenyum mineralinin tiroid hormonlarının düzgün çalışmasında görevli olan enzimlere
olumlu etkileri vardır. Brezilya kestanesi, ay çekirdeği, mantar, yumurta, hindi eti, tavuk
göğsü selenyum kaynağı besinler arasında sıralanabilir.
Tüm bunların yanında düzenli yapılan egzersizler kilo vermede oldukça etkilidir.
DİYABET
Diyabet veya daha bilinen adıyla şeker hastalığı kan dolaşım sisteminde yüksek düzeyde
glikoz (şeker) yapılanmasıyla görülen kronik bir hastalıktır. Şeker hastalığı olan kişilerin %90
kadarı Tip 2 Diyabet hastasıdır. Tip 2 Diyabet genelde erişkin yaşta ortaya çıkar ve çok sıklıkla
şişmanlıkla beraber görülür.
Şeker Hastaları Nasıl Beslenmelidir?
Öncelikle gün içinde minimum 3 ana 3 ara öğün olmak üzere 6 öğün beslenilmelidir.
Böylelikle ani şeker düşmesi veya yükselmesi gibi durumları önlemiş olursunuz.
Protein, karbonhidrat ve yağlar gereksinmeleri karşılayacak düzeylerde alınmalıdır.
Çok düşük karbonhidratlı diyetler, vitamin, mineral,posa tüketimini sınırlandırdığından
önerilmez.
Lif oranı yüksek , rafine olmamış, kepekli ekmek, kepekli pirinç, makarna kurubaklagiller gibi
kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
Alkol tüketimi sınırlandırılmalı.
Meyveden gelen şeker saf şekere göre kan şekerini daha az yükseltir. Meyve ve proteinli bir
besin kan şekerini daha yavaş yükselteceğinden birlikte tüketilmelidir.
Şeker hastalığının, kalp hastalıklarına zemin hazırlamasından dolayı beslenmede tüketilen
yağın miktarı ve türü çok önemlidir. Margarin, tereyağı gibi yağlar yerine zeytinyağı gibi sıvı
yağlar tercih edilmelidir.
Posa (lif) karbonhidrat emilimini yavaşlatarak kan şekerinin hızla yükselmesini engeller.
Meyveler, sebzeler ve kuru baklagiller posadan zengin besin öğeleridir.
Tüm bunların yanında fiziksel aktivite besinlerin parçalanması sonucunda oluşan şekerin
emilerek kana geçmesinden sonra hücreler tarafından kullanımı hızlandırır. Böylece kan
şekerinde düşme sağlanır. Özellikle vücut ağırlığı kontrolünde fiziksel aktivite önemli bir yer
tutmaktadır.
Betül Gümüş