Obezite
Çok yaygın olarak gözlenen bir sağlık sorunudur. Amerikan diyabet birliği de dahil olmak üzere birçok referans dernek klavuzları obeziteyi kronik hastalık olarak kabul etmektedir. Obezite ile mücadele edilmediğinde kalp ve damar hastalıkları, inme, şeker hastalığı, kanser ve eklem hastalıkları gibi çok sayıda yaşamı etkileyen sonuçlar doğurabilmektedir. Obezite ile mücadelede en önemli yöntem kararlılık ve yaşam tarzı değişikliğidir. Yaşam tarzı değişikliği ile kastedilen, hareketin artırılması ve diyet alışkanlıklarının sağlığa uygun olarak değiştirilmesidir. Eğer bu yöntemler yeterli olmadıysa ilaç tedavisi seçenekleri mevcuttur. İştah kesen iğne ve ağızdan haplar, enerji kısıtlayıcı özelliğe sahip ağızdan hap gibi seçenekler mevcuttur ve her geçen gün yenileri eklenmektedir. Obezite cerrahisi de uygun hastalarda hızlı sonuç almak için bir tedavi seçeneği olabilir.
Kıllanma artışı (Hirsutizm)
Her ne kadar tüm kadınlarda gözlenebilse de genellikle üreme çağındaki kadınların sıklıkla şikayet ettikleri bir durumdur. Beraberinde adet düzensizliği, sivilcelenme artışı, ciltte yağlanma, saç dökülmesi ve kilo alma şikayetleri de eşlik edebilir. Hasta düzensiz de olsa eğer adet oluyorsa, adet döneminin başında bazı hormon düzeylerine bakılarak uygun tedavi seçenekleri uygulanabilir. Eğer hiç adet görmüyorsa ya da adet görme sıklığı 6 aydan daha uzunsa herhangi bir dönemde sabah vereceği kan örneğinden de analiz yapılabilir. Ayrıca rahim anatomisi, rahim iç duvarı kalınlığı ve yumurtalıkların ultrason gibi uygun bir yöntemle değerlendirmesi de gerekebilir. Verilen tedaviler hemen etkisini göstermeyebilir. Bazen tespit edilen hastalıklar genetik özellikler barındırabilir. Böyle bir durumda özellikle gebelik planı yapılıyorsa genetik danışmanlık gerekebilir.
Gebe ve tiroid hastalıkları
Gebelik döneminin başında TSH değerinin düşük çıkması (bu duruma hipertiroidi denir) ortalama her gebe kadının %3’ünde gözlenebilir. Bu oran bazen daha sık ta olabilir. Genellikle bu durum tehlikeli değildir. “Gebeliğin geçici tirotoksikozu” isimli bir durum bunun en sık nedenidir. Gebe kadının karnındaki bebeği besleyen dokuda hCG isimli bir hormon TSH hormonunu bazı kadınlarda taklit edebilmektedir ve etkisi genellikle ilk 6 ayda azalıp ortadan kalkmaktadır. Ama genetik özellikler hassasiyeti değiştirebilir. Böyle bir durum genellikle tedavi edilmeden takibi gerektirir. Ancak, eğer hormon düzeyileri çok yüksekse (yani TSH çok düşük ve fT4-fT3 hormonu yüksek) bazı olumsuz klinik sonuçlar doğurabilmektedir. Bunların başında annede gebelik hipertansiyonu, erken doğum, bebekte (fetüste) gelişme geriliği ve düşük doğum ağırlığı sayılabilir. Böyle bir risk varsa bazı ilaç tedavileri başlanabilir. Ancak TSH düzeyinin çok düşük olduğu bazı nadir durumlar gebeliğe değil, tiroid organına ait hastalıklar dolayısıyladır. Bunların başında Graves hastalığı, zehirli nodül, zehirli çok nodüllü guatr verilebilir. Böyle bir durumda gebelik süresince tedavi gerekebilir ve takip her ay (4 haftada 1) olmalıdır.
Bu duruma “hipotiroidi” denir. TSH düzeyi ile tiroid hormonu (fT3 ve fT4) düzeyleri ters orantılı olduğu için TSH arttıkça tiroid hormonu düşüyor yorumu yapılır. Genellikle erişkinlerde TSH üst sınırı 5,5 mU/L olarak kabul edilir. Ancak gebelerde bu referenas değeri gebeliğin ilk 3 ayında 2,5 mU/L, son 6 ayında ise 3 mU/L olarak kabul edilmektedir. Bu düzeylerin üzerinde olması durumu çoğunlukla tedavi ve gebelik süresince takip gerektirir. TSH düzeyinin hafif yüksek olduğu durumlar bile bebekte düşük doğum ağırlığı, annede gebelik hipertansiyonuna neden olabilir. TSH düzeyi yükseldikçe gebelik ve bebek ile ilgili istenmeyen sonuçlar hem oran hem de şiddet olarak artmaktadır. Örneğin TSH düzeyinin gebeliğin ilk 3 ayında 4-10 mU/L arasında olması çocuğun 5-10 yaşları arasında IQ zeka testinde 8,5 puanlara varan oranda düşük olmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle mutlaka bir uzman ya da tecrübeli bir hekim ile takip edilmesi gerekir
Anti-TPO antikoru kendi vücudumuz tarafından, kendi tiroid dokumuza karşı oluşturulan bir proteindir. Varlığı hiçbir hastalık için spesifik değildir. Ancak çoğunlukla Hashimoto hastalığını işaret eder. Bu antikorun yüksek olması Hashimoto hastalığında zamanla hipotiroidi, yani tiroid hormonlarının yetersizleşmesine neden olabilir. Bu nedenle belli periyotlarla tiroid hormon düzeylerinin takibi gerekir. Ancak takipte kesinlikle Anti-TPO düzeyine tekrar bakılmasına gerek yoktur. Bir defa pozitif olması yeteri kadar anlamlıdır. Erkeklerde bu durum genel olarak başka anlam taşımazken kadınlarda maalesef farklıdır. Anti-TPO düzeyi pozitif olan kadınlarda negatif olanlara göre düşük gebelik olma ihtimali fazla ve gebe kalabilme ihtimali daha düşüktür. Bir çalışmada, Anti-TPO düzeyi pozitif ve negatif olan ve gebe kalamadığı için tüp bebek tedavisi uygulanan aynı sayıda kadından Anti-TPO negatif olanlarda yaklaşık 2,5 kat daha fazla gebelik gerçekleşmiştir. Ayrıca Anti-TPO düzeyi pozitif olan gebelerde TSH düzeyi, özellikle gebeliğin ilk 3 ayında yüksekse hem gebelik hem de bebekle ilişkili birçok istenmeyen sonuç daha fazla olmaktadır. Sonuç olarak Anti-TPO düzeyi pozitif olan ve gebelik planlayan kadınların gebe kalmadan önce mutlaka TSH düzeyine baktırması ve bunun bir uzman tarafından değerlendirilmesi uygun olacaktır.
Tiroidimde nodül varmış. Korkmalı mıyım?
Tiroid organında nodül (yani tümör) toplum genelinde çok sık rastlanan bir durumdur. Kimlerin bu tedaviye uygun olduğu sorusunun cevabı için deneyimli bir uzman tarafından değerlendirilmesi uygun olacaktır. Biyopsi sonucu iyi huylu çıkan hastaların yıllık ultrason ile takibi yeterli olacaktır. Ancak biyopsi yapıldıktan sonra incelenen örneklerde sonucun ne olduğu kanaatine varmaya yetecek hücre gözlenemeyebilir. Yani patoloji sonucu, “yetersiz materyal–yetersiz sitoloji” olarak raporlanır. Böyle bir durumda, belli bir süre sonra biyopsi işleminin tekrarı gerekebilir.
Şeker hastalığı (diyabet)
Yavaş seyirli, başlangıçta ağrısız ve etkisiz gibi görünse de yıllar içinde çok yıkıcı sonuçlar doğurabilen özelliğe sahiptir. Mesela, ülkemizde diyalize giren hastaların yarıya yakını şeker hastalığı yüzündendir. Kalp krizi, felç (inme), böbrek yetmezliği, bacak ampütasyonu (kesilmesi), ciddi görme engeli (göz içi kanamalar nedeniyle), tansiyon ve diğer damar hastalıklarının ciddi ve ortak nedeni şeker hastalığıdır. Kabaca iki farklı tipi vardır; Tip-1 ve Tip-2. Tip-1 diyabet daha çok gençlerde ve çocuklarda izlenir ve mutlaka insülin tedavisi gerektirir. Ancak sıklıkla toplum genelinde gözlenen diyabet Tip-2 olanıdır. Çoğunlukla erişkinlerde izlenirken günümüzde artık genç yaşlarda da sıkça gözlenmeye başlamıştır. Diyet ve hareketin artırılması gibi yaşam tarzı değişiklikleri temel tedavi yaklaşımıdır. Ancak günümüzde çok sayıda ilaç seçeneği vardır ve hastalara ait özelliklere göre ilaç seçimi yapılmaktadır. Genelde tek ilaç ile başlanır ve periyodik değerlendirmeler ile birden fazla ilaç kombine edilebilmektedir. En az yıllık aralıklarla göz ve kardiyoloji muayenesi gerekir.
Kalsiyum yüksekliği
Kalsiyum yüksekliği birçok nedenden dolayı olabilir. Bunların içinde idrar söktürücülü tansiyon ilaçlarından bazılarının yan etkisi, çok hareketsiz kalma, fazla D-vitamini alma ve yoğun kalsiyum içeren bazı gıdaların mide ilaçları ile birlikte alınması gibi masum nedenler olabilir. Bazen, kanser hastalıklarının yan etkisi gibi oldukça tehlikeli nedenlerden dolayı da olabilir. Ancak ensık neden tüm anlatılanların dışında PTH (parathormon) yüksekliğidir. PTH, boynumuzda tiroid organına komşu ve mercimek büyüklüğünde olan ve sayıca 4 adet bulunan organın ürettiği bir hormondur. Birbiri ile aynı olan bu dört organdan herhangi biri bazen tümöre dönüşebilir ve aşırı PTH üretimine neden olur. Bu hastalığa “primer hiperparatiroidizm”, hastalığa neden olan tümöre de “paratiroid adenomu” denir. Çoğunlukla bu tümör iyi huyludur. Kesin olarak ameliyatla tedavisi mümkündür. Ancak varlığında, hem yerinin tam olarak tespit edilmesi hem de teşhis konulduğunda kemik erimesi, böbrek taşı ve böbrek fonksiyon bozukluğu gibi olumsuz sonuçlara neden olup olmadığı belirlenmelidir. Tüm bu sürecin yönetilmesi için alanında uzman tarafından değerlendirilmesi uygun olacaktır.
Süt hormonu (Prolaktin) fazlalığı
Prolaktin (süt hormonu) kadınlarda gebelik ve emzirme döneminde doğal olarak yükselen bir hormondur. Beynimizin ön-alt kısmında nohut tanesi kadar büyüklüğünde olan hipofiz organı tarafından üretilir. Prolaktin hormonunun yükselmesine “hiperprolaktinemi” denir. Nedeni ne olursa olsun hiperprolaktinemi kadınlarda adet düzensizliği, göğüslerden süt benzeri sıvı gelmesi, cinsel isteksizlik ve geçici kısırlık yapabilir. Erkeklerde ise genelde sertleşme kusuru, cinsel isteksizlik ve geçici kısırlığa neden olur. Doğal olarak yüksek olduğu dönemler dışında en sık neden ilaç kullanımıdır. Ancak bazen üretildiği organ (hipofiz bezi) içinde gelişen bir tümöre bağlı olabilir. Bu hastalığa “prolaktinoma” denir. Prolaktinoma ilaç ile oldukça başarılı şekilde tedavi edilebilen bir hastalıktır. Nadiren ameliyat ve/veya ışın (radyoterapi) tedavisi gerekebilir. Bir uzman tarafından değerlendirilerek uygun tedavi şekli belirlenmeli ve takip edilmelidir.
Böbrek üstü bezinde (adrenal) kitle
Böbrek üstü bezi, her iki böbreğimizin üst kısmında yer alan, her biri yaklaşık 5 gram ağırlığında olan birer endokrin organdır. Korteks (dış) ve medulla (iç) olmak üzere iki katmandan oluşur. Üçü dış ve biri iç kısmında olmak üzere dört farklı hormon üretiminden sorumludur. Bu organda kitle saptanmasına “adrenal insidentaloma” denir. Böyle bir durum ile karşılaşıldığında iki sorunun cevap bulması gerekir. 1) İyi huylu mu? Kötü huylu mu? 2) Aşırı hormon üretiyor mu?. Bu tümörlerin kötü huylu olma olasılığı sevindirici şekilde çok düşüktür (%2). Hormon üretme olasılığı ise %11’dir. Eğer kötü huylu olma olasılığı varsa veya hormon üretiyor olduğu düşünülüyorsa mutlaka uygun şekilde tedavi edilmelidir. Bu nedenle mutlaka bir Endokrinolog tarafından değerlendirilmesi gerekir
Cushing sendromu
Cushing sendromu kanımızda “kortizol” hormonunun gereksiz yüksek olması durumudur. Böyle bir durumda kilo alma (obezite), hipertansiyon (tansiyon yüksekliği), diyabet (şeker hastalığı), osteoporoz (kemik erimesi ve hatta kırıklar), cilt sorunları (derinin incelmesi, kolay berelenme -ciltte morluklar oluşması-, ciltte mor renkli kalın çatlaklar), immün sistemin zayıflaması (sık ve ağır enfeksiyonlar geçirme) gibi çok sayıda sorun ortaya çıkmaktadır. Ensık neden bu hormon ile benzer yapıya sahip ilaçların kullanılmasıdır. Bu ilaçlar günümüzde Romatololoji, Cildiye, Göğüs Hastalıkları, Onkoloji ve daha birçok branş tarafından kullanılmaktadır. Bu nedenle böyle bir kliniğe sahip bir hasta mutlaka bu ilaçları kullanıp kullanmadığı yönünden sorgulanmalıdır. Ancak cushing sendromu düşünülüyor ve suçlanacak bir ilaç yoksa hem hipofiz organı (beyin ön-alt kısmında bulunan) hem de böbrek üstü bezi (adrenal bez) mutlaka araştırılmalıdır. Nadiren bazı kanserler de bu hastalığa neden olabilmektedir. Tedavide nedenin ne olduğuna göre değişmektedir. Bu nedenle mutlaka deneyimli bir Endokrinolog tarafından değerlendirilmelidir.
Akromegali
Akromegali son derece nadir gözlenen ama tedavi edilmezse oldukça tehlikeli olan bir hipofiz bezi hastalığıdır (beyin ön-alt kısmında bulunan). Bu hastalığın tipik özelliği alın bögesi ve çene bölgesinde öne doğru çıkıklık ve kabalaşma, burun kanatlarının kalınlaşması ve kabalaşması, dişlerin ayrıklaşması, diş etlerinin büyümesi, ellerin ve ayakların büyümesi (ayakkabı numarasının büyümesi), parmakların büyümesi (yüzük takamama), eklemlerin bozulması ve eklem ağrıları, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı ve kalp hastalığı oluşması sayılabilir. Ayrıca kanser riski artar ve organlar büyür. Ciltte çok sayıda et beni oluşur. Böyle bir durumda mutlaka değerlendirme yapılmalı ve süratle tedavi edilmelidir. Ameliyat ana tedavi seçeneğini oluştursa da alternatif ilaçlar da vardır. Bu nedenle alanında deneyimli Endokrinolog tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Osteoporoz (kemik erimesi)
Kemik erimesi her yaşta görülebilse de sıklıla menopoz sonrası kadınlar ve yaşlı bireylerde ciddi sorunlara neden olur. Bu sorunların en önemlisi kemik kırıklarıdır. Kırıklar uzun süreli hareketsizliğe ve uzun süreli hareketsizlikte ciddi damarsal hastalıklara neden olabilir. Teşhisi genelde basit bir DEXA (bir çeşit röntgen) ile konabilir. Osteoporoz bazen ilaç kullanımı yüzünden, bazen de başka hastalıkların yan etkisi olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle nedeni mutlaka sorgulanmalı ve gerekirse araştırılmalıdır. Tedavi seçenekleri vardır ve eşlik eden hastalıklara göre düzenlenir. Mutlaka bir uzman tarafından değerlendirilmeli ve yönetilmelidir.
Kan şekeri düşüklüğü (hipoglisemi)
Kan şekeri düşüklüğü; göz kararması, soğuk terleme, baş ağrısı ve bulantı gibi şikayetlerle kendisini gösterir. Bazen nöbet geçirme ve hatta bilincin tamamen kapanmasına neden olabilir. Bu durum eğer kısa süre içinde düzeltilmezse tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Örneğin araba kullanırken ortaya çıkarsa ölümlü kazalara neden olabilir. Tüm şikayetler şekerli birşeyler yedikten sonra hızla düzelir. Tanım olarak teorikte kan şekeri düzeyinin 70 mg/dL düzeyinin altına düşmesine “hipoglisemi” denir. Ancak pratikte kan şekerinin hızla düştüğü ama 70 mg/dl’nin üzerinde olması durumu da benzer sonuçlara neden olabilmektedir. Eğer birey şeker hastası ise ve bu nedenle şeker ilacı kullanıyorsa, çoğunlukla neden ilacın hastaya fazla gelmesidir. Ancak şeker hastalığı tanısı yoksa ve hipoglisemi atakları oluyorsa bu durumun en sık nedeni “reaktif hipoglisemi”dir. Bu durum kilosu fazla olanlar, sık ve fazla karbonhidrat tüketenler, genetik olarak şeker hastalığına yatkın olanlar ve stresli yapıya sahip olanlarda ortaya çıkar. Ancak nadiren kan şekeri düşüklüğü gece uykuda dahi olabilmektedir. Böyle bir durumda mutlaka ayrıntılı değerlendirme gerekir. Çünkü pankreas tümörü, bazı romatolojik hastalıklar ve bazı kanserler buna neden olabilir. Tedavi, altta yatan hastalığa ve risk durumuna göre belirlenir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.